17 Mart 2015

Hatay - Bir Lezzet Turu

Hatay seyahatimiz neredeyse tamamen bir lezzet turu olarak programlanan bir hafta sonuydu. Nerede ne zaman hangi yemeğin tadına bakılacak veya neresi ziyaret edilecek şeklinde olan programın asla hesaba katmadığımız noktası ise en son 4 sene önce sadece bir gün yağan, bir de bizim orada olduğumuz bir Cumartesi günü etrafı hızlıca kaplayan kar oldu. Neyse ki keyif katan bir nokta idi.

Araştırdığımız kadarıyla şehirde kalınacak iki otel var. Birisi eski bir sabun fabrikası olan Savon Hotel. Şehrin tam göbeğinde değil, yani bir restorana gitmek isteseniz mutlaka arabanız ile çıkmanız lazım. Ancak avlusu, atmosferi oldukça güzel. Bir de bizim tercih ettiğimiz şehir merkezindeki Liwan Otel var. Burası da oldukça otantik. Sadece kışa hazırlıksız yakalandıklarından mı emin değilim, odaları yeteri kadar sıcak değildi. Onun dışında konumu bakımından çok rahat tercih edilebilir.

İstanbul'dan Hatay'a bir cumartesi sabahı yaklaşık 2 saatlik bir uçak yolcuğu ile vardık. Önceden kiraladığımız arabalarımızı alıp otelimize doğru yola çıktık. Otele yerleşmeden önce, Hatay yemeklerine bir giriş yapmak istedik ve lezzet turumuzun ilk durağı olan Anadolu Restoran'a uğradık.
Burada Ispanak borani, tereyağında humus, mumbar, katıklı ekmek ve sac oruğunu denedik.

Bakladan yapılan humus - Uzunçarşı

Bunlardan Ispanak borani oldukça iyiydi, çorba gibi olduğundan sanırım yol yorgunluğumuzu aldı. Tereyağında humusu, yazının ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğim restoranlar çok daha iyi yapıyorlardı. Mumbar çok beğenildi. Katıklı; peynirli ve biberli ekmek, oldukça beğenildi. Sac oruğu da güzeldi. Yemeklerimizin üstüne kahvelerimizi içerken şunu da öğrenmiş olduk; kahveyi özellikle köpüklü istemezseniz, köpüksüz geliyor.

Yemekten sonra, otelimize hızlıca yerleşip, Hatay'ın meşhur çarşısı Uzun Çarşı'ya uğradık. Uzun Çarşı'yı İstanbul'un Kapalıçarşı'sı gibi düşünebilirsiniz. Bu çarşıda yemekten giyime çok farklı dükkanlar bulmanız mümkün. Yemek kısmında ise asıl önemli olan, sadece yemekle veya alışveriş ile kalmıyor, bunların nasıl yapıldığını da görebiliyorsunuz. Bunun en güzel örneğini Çınaraltı Künefe - Yusuf Usta'da gördük.

Çınaraltı Künefe - Yusuf Usta

Uzun Çarşı'daki küçücük dükkanında künefeyi müşterilerinin gözü önünde büyük saclarda pişiriyor ve adeta bunu bir gösteri haline getiriyor. Künefeyi bu şekilde pişerken görmek bizim iştahlarımızı daha da açtı. Ufak dükkanında o anda oturacak yer yoktu ama biz soğuk ve kara rağmen sıcak çay ikramlarıyla bu lezzetin pişmesini sabırla bekledik. Tabi ki beklediğimize değdi!



Aynı deneyimi bir de Çayırcı Bakla - Humus Salonu'nda yaşadık. Ayaküstü uğradığımız bu mekanda ustanın humusu taze taze hazırlamasını hayranlıkla izledik. Bize ikram edilen humusa bayıldık!
Uzunçarşı'da ayrıca mutlaka Bucaklar Fırını'na uğrayın ve ustanın fırından çıkan katıklı ekmeklerinin sıcak sıcak tadına bakın, muhteşem.

Bucaklar Fırını - katıklı ekmek

Uzunçarşı turumuzun ardından Hristiyanlığın en eski kiliselerinden kabul edilen, aslında dağa oyulmuş bir mağara olan Saint Pierre Kilisesi'ni ziyaret ettik. Kardan dolayı ulaşmakta biraz zorluk çektik ama karda ayrı bir güzel olmuştu bu kilise, gittiğimize değdi. Dağa açılan tüneli bir zamanlar burada toplanan Hristiyanların baskınlardan kaçmak için kullandıkları söyleniyor.

St. Pierre Kilisesi

Kiliseden sonra Savon Hotel'e uğradık, hem şarap eşliğinde keyifli sohbet ettik, ısındık hem de o andan itibarenki lezzet duraklarını kararlaştırdık.

Akşam yemeği için ilk durağımız Sultan Sofrası oldu. Oldukça başarılı bir restoran Sultan Sofrası. Denediklerimizden; asur, yoğurt aşı, abagannuş, tepsi kebabı ve kaytaz çok lezzetliydi. Bu yemekler sadece bir girişti. Sonrasında Sveyka Restoran'da tadımlara devam ettik. Sveyka Restoran'da kesinlikle tavsiye edilenler: başta Vişne Kebabı olmak üzere, Fettus salata, sucuk böreği ve tabuleh.

Sveyka'da vişne kebabı

İkinci ve son günümüzü aslında Titus Kanyonu'na ayıracaktık ancak bir önceki gün kar yağdığından, o taraflara gitmemizi önermediler. Onun yerine Uzun Çarşı'da yaptığımız yerel alışverişten sonra (defne sabunu, nar ekşisi, zahter, salça alabilecekleriniz arasında)  Arkeoloji Müzesi'ni ziyaret ettik. Müze yeni yerinde Avrupa standartlarında olmuş. Özellikle mozaik bölümü için vakit ayırmanızı tavsiye ederim.

Hatay Arkeoloji Müzesi mozaiklerinden biri

Lezzet kısmında ise Pöç Kasabı değişik bir deneyim oldu bizim için. Aslen bir kasap burası ancak arka tarafında ufak bir restoranı bulunuyor. Burada tepsi ve kağıt kebabının tadına baktık. Ben açıkçası Sultan sofrasındaki tepsi kebabını daha çok beğendim.

Kalan vaktimizde merkeze yaklaşık 40 dk mesafedeki Musa Ağacı'nı ve Defne yolunu görelim istedik. Burası Samandağ'a bağlı Hıdırbey köyünde. Efsaneye göre Hz. Hızır ve Hz. Musa denizden çıkıp, Musa Dağı'na tırmanır. Derede su içmek için durduklarında Hz. Musa, asasını toprağa saplar. Dönüp geldiğinde yeşerdiğini görür, yerinde bırakır. Ağaç büyür, bugünkü şeklini alır.

Musa Ağacı

Hıdırbey köyü

Aslına bakarsanız, Defne yolundan çok fazla etkilenmedik. Hatay'a kadar gitmişken, zaman ve hava şartları el veriyorsa, Titus'a gitmenizi öneririm. Şahsen ben Hatay'a tekrar bir baharda gitmek ve bu kanyonu görmek istiyorum. Ayrıca söylenene göre baharda tüm şehir portakal kokuyormuş :)