7 Eylül 2016

İsviçre, Alpler ve Heidi - 2. Bölüm


Seyahat etmeyi sevenler bilirler, sadece bir şehri gezmek veya doğanın içinde güzellikleri hayranlıkla izlemek değil; seyahat için planlamalar, hazırlıklar, yollar, yolda edinilen tecrübeler, heyecan verir insana. Bu yüzden uçaktan çok; arabayla, hatta trenle yapılan yolculuklar bana göre heyecana heyecan katar. Tüm bunları, İsviçre'yi trenle gezerken tekrar düşündüm. Tüm bu nedenler ile İsviçre bizi kendine hayran bıraktı.

Bern

Trenimiz Bern'e girerken, gördüğüm manzara beni çok heyecanlandırdı. Aare nehri aşağıda akarken, şehir yüksekte olduğu için, suyun ayırdığı kara parçaları, yüksek köprülerle birbirlerine bağlanıyorlardı. Köprünün fotoğrafını çekmeliydim, o nedenle trenden iner inmez, hemen nehir tarafına doğru yola koyulduk.

İlk bakışta Bern

Yürürken de, Bern'in aslında Zürih ve Luzern'den ne kadar farklı olduğu kanısına vardık.
Bu daha tren istasyonundan belliydi. Herşey sanki daha kaotik ve insanlar daha kozmopolit. Zürih'in temizliği, nezihliği burada yok. Aslında belki karşılaştırmak da doğru değil, çünkü iki şehrin de birbirinden çok farklı özellikleri var.

Bern İsviçre'nin başkenti. Eski şehrinde hala bir Orta Çağ havası var. 1983'de eski şehir UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girmiş. Eski şehrin gerçekten de kendine has bir havası var. Arnavut kaldırımlı yollar, kemerlerle birbirine bağlanmış kaldırımlar, içinden geçen nehir ile oluşturduğu güzellik...Ben bu şehri, bu üstü kapalı kaldırımları, sütunları ve kaldırımlar boyunca sıralanan butikleri, galerileri ile Bolonya'ya benzettim. Gezmesi oldukça keyifliydi...

Bern'de mutlaka görülmesi gerekenler; Zytglogge (Saat Kulesi), Einstein Müzesi, Tarih Müzesi ve Parlemento Binası. Bunları bir günde görebilir, üstüne biraz sokaklarda dolaşır, bir yemek yerseniz, günün sonunda Bern sanırım bitti diyebilirsiniz, ki biz öyle yaptık. Ama eminim ki biraz daha vakit olsa, turistik bölgelerden ziyade ara sokaklarda mutlaka kendimize göre bir şeyler bulabilirdik.

Tarih Müzesi

İlk olarak Zytglogge (Saat Kulesi) ile başladık; 13.yy'da yapılmış. İlk olarak kapı kulesi, ardından kadın hapishanesi görevlerini üstlenmiş. O dönemde sadece bir kuleymiş. 1405'deki büyük yangında zarar görmüş, uzun süre restore edilmeye çalışılmış. O zaman kuleye bir saat eklenmiş. Bu sade bir saat değil aslında, hem astronomik bir özelliği var hem de müzik çalıyor. Bu yıllarda kuleye çanın da eklenmesi ile beraber, kule Zytglogge ismini almış. Bu Bern Almanca'sında saat çanı demekmiş. Şu anda ise eski şehirde turistlerin uğrak noktası ve en çok fotoğraf çekilen yerlerinden birisi sanırım.

Zytglogge
Kramgasse

Kulenin bulunduğu caddede, Kramgasse'de numara 49'da, Albert Einstein'ın evi bulunuyor. Einstein, 1903-1905 yılları arasında bu binanın 2. katını kiralamış. Eşi Milena Raviç ve oğlu Hans-Albert ile bu evde yaşamış. Yine bu evde, 1905 yılında, en önemli formülü olan, fizikte kütle enerji eşitliğinin temel formülü, e=mc2'yi bulmuş. Şu anda ev, o dönemin eşyaları ile dekore edilmiş ve Einstein'a ait bazı parçalarla zenginleştirilmiş bir şekilde ziyarete açık. Bir üst katta ise, Einstein'ın eğitimi ve İsviçre'de geçirdiği yıllar hakkında bilgiler tüm duvarları kaplayacak bilgi panolarında sergileniyor ve ziyaretçileri bekliyor.

Einstein'ın evi

Şehirde bir diğer dikkat çeken bina, Parlemento Binası. Heybetli bir bina, özellikle aydınlatılmış haliyle çok güzel duruyor. Rehberli turlar mevcut ancak fazla vaktiniz yoksa, bence uğrayıp sadece fotoğraf da çekebilirsiniz.

Katedral

Bern katedrali yine görmeniz gerekenler listesinde. Katedral, İsviçre'nin Orta Çağ'dan kalan en büyük ve en önemli kilisesi olarak geçiyor. Katedralin kulesi, İsviçre'nin en yüksek kilise kulesi ve açık bir havada tüm bölgeyi, karla kapı dağları izleyebiliyorsunuz.

Bern'de en bilindik ve turistik restoran Kornhauskeller ve Cafe. Giriş yaptıktan sonra merdivenlerle aşağı iniyorsunuz ve oldukça tarihi bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Sütunlarla desteklenmiş bir alan ve dekorasyonundan dolayı biraz ağır bir hava karşılıyor sizi. Biz buranın üst katındaki kafe bölümünde bir şeyler içtik. Yemek için tercihimizi İtalyan mutfağının oldukça lezzetli yemeklerini sunan Luce Restoran'dan yana kullandık. Servisinden ve hizmetinden de oldukça memnun kaldık.


Jungfrau

Ve artık gezimizin beni program yaparken en heyecanlandıran durağı olan Jungfrau'ya doğru yola çıkma zamanı.

Jungfrau'ya Avrupa'nun tepe noktası deniyor. Bununla birlikte bir diğer özelliği, bu tepe noktasına ulaşmamızı sağlayan tren yolunun deniz seviyesinden 3,454 mt yükseklikte olan Avrupa'nın en yüksek rakımlı tren yolu olması. Şansınız varsa açık bir havada yukarı çıkıp alabildiğince uzağı seyredebiliyorsunuz. Hava bulutlu ise yukarıda hiç birşey göremeyeceğiniz için, çıkılması önerilmiyor. Tam tepede değil ama yakın yerleşim yerleri kışın kayak merkezi olarak hizmet veriyorlar. Baharla birlikte ise trekking yapma şansınız var.

Bern'den gitmesi daha kolay olduğu için, günübirlik olarak buradan zirveye tırmanacağız. Gitmesi zahmetli gibi görünse de, her bir aktarma ayrı bir hayranlık uyandırıyor. Tepeye çıkmak biraz masraflı olabilir ancak oraya giderken seyredeceğiniz manzara, her şeye değer dedirtiyor. Öyle bir yol düşünün ki, çoğu zaman sol tarafınızda göller ve su seviyesi sizinle bir, sağ tarafınızda ise bir tepe, bunlarla bağlantılı  tünellerden geçilip gidilen yollar... Veya bazen dümdüz yeşil bir ova ve minik evler...Kafamda nereden geldiği bilinmez bir şarkı; Erkin Koray'dan - Sevince.

Biraz aktarmalı bir yolculuk olduğu için yola erken koyulmakta fayda var, Mart ayındayız ve hava hala erken kararıyor. Dönüş yolunda da manzarayı kaçırmak istemiyoruz.

Bern'den sabah 09:06 treni ile Interlaken Ost istasyonuna doğru hareket ediyoruz. Yine Swiss Pass geçerli olduğu için bilet almak ile uğraşmıyoruz, sadece telefondaki uygulamadan bize uygun tren saatini seçiyoruz ve platformunu öğreniyoruz. Bu arada yine kahvaltımız yollarda ve burada tren istasyonundaki taze pişmiş Pretzel ve çok farklı çay çeşitlerini bulduğumuz Tekoe çayımız imdadımıza koşuyor. Tekoe Bern istasyonunda. Çaylar gram ile paket halinde de satıldığı için, aklınıza gelen her türlü aromalı çayı, eve dönüşte kendinize veya hediye olarak sevdiklerinize de alabilirsiniz.

Trende kahvaltı
Interlaken Ost istasyonundan Lauterbrunnen, oradan da Kleine Scheidegg rotasını izledik. Kleine Scheidegg'e çıkarken, sağ tarafta oturduk, bir noktadan sonra vadideki evler minicik kaldı, kar kalınlığı arttı, inanılmaz bir manzaraydı. Tren çıkışta birkaç merkezde durdu, buralar kayak merkezleri. Belirli rotaları izleyen kayakçılar, kayakları ile binip, bir sonraki duraklarda indiler ve kaymaya devam ettiler.

Lauterbrunnen

Wengen üzerinden Kleine Scheidegg'e çıkan trenimiz

Bu arada, Lauterbrunnen yerine Grindelwald istasyonunu da kullanabilirsiniz. Her iki istasyona kadar Swiss Pass geçiyor. Bu istasyonlardan Kleine Scheidegg'e Swiss Pass sayesinde %25 indirimli oluyor biletler. Ancak artık buradan Jungfrau'ya hatırı sayılır bir ücret karşılığında çıkıyorsunuz. Kişi başı yaklaşık 200 CHF.

Kleine Scheidegg tren istasyonu

Kleine Scheidegg de bir kayak merkezi. Ufak bir tren istasyonu var. Trenimizi beklerken bir şeyler içip, bol bol fotoğraf çektik, şansımıza hava da güneşliydi, açık, temiz havanın da keyfini çıkardık.
Jungfrau treni için aslında biraz tedirgindim, çünkü seyahat programını hazırlarken farklı kaynaklardan, yükseltiden dolayı, mide bulantısı riski olduğunu okumuştum. Nitekim web sitesinde yükseklik hastalığı olarak bilgi mevcut. Ancak insan vücudu böyle bir tepkiyi en erken 2500 mt'de ve çıktıktan 6-12 saat sonra vereceği için, direkt bir rahatsızlık hissedilmeyeceği yazılmış. Yine de kalp hastalarının bu yüksekliğe çıkmasını önermiyorlar.
Neyse ki korktuğum gibi bir şey olmadı. Tren çıkarken, 3 farklı durakta duruyor, birisi açık havada, diğer ikisi ise dağın içinde. Buralarda 5 dk mola veriyoruz. Hem manzarayı seyretmek için hem de kanımca vücudumuzun bu yükseltiye alışması için.

Trenimizin son durağı, Top of  Europe, yani Avrupa'nın tepesi. 3,454 metredeyiz. Burası bir üs adeta. Birkaç katlı, duvarlarda turu nasıl yapacağınızın bilgisi var. Girişte, duvara dışarının havadan görüntülerinin yansıtıldığı bir film karşılıyor bizi. Hediyelik eşyaların satıldığı bir alan, buzdan heykellerin sergilendiği bir buz tüneli, Lindt çikolatalarının satıldığı bir dükkan, hepsi içeride mevcut. Buraları gezerken oldukça yavaş hareket ediyoruz. Bu yükseltide oksijen alıştığımızdan az olduğu için, inanılmaz bir yorgunluk ve kalp çarpıntısı yapıyor.
Dışarıda başka iki farklı açık alan var. Buralardan harika manzarayı seyrediyoruz. Bu yükseltide bile kargaya benzeyen kuşlardan uçuyor. Kimisi ziyaretçilere alışmış bile. Dışarısı -20 derece. Hem çok iyi giyinilmeli hem de güneşe aldanmadan çok fazla kalmamaya dikkat edilmeli.







Jungfrau kesinlikle İsviçre turumuzun en heyecanlı ve en hatırda kalıcı kısmıydı, bir daha yolum düşse kesinlikle tekrar ziyaret etmek isterim burayı. Eminim dünyanın bir çok yerinde henüz görmediğim nice doğa harikaları var. Ancak tepeye çıkarken ki o manzaralar, zirvedeki sessizlik, doğayla baş başa olma hissi, harikaydı.


Lugano

Gezimizin son durağı Lugano. Buraya ikinci gelişim, ama daha çok kez gelmek isterim. Lugano, İsviçre'nin İtalya sınırında, göl kenarında bir şehir. Zaten buraya ulaşırken, İtalyan mimarisinin de ağır bastığını görüyoruz, kiliseler, evlerin şekilleri değişiyor. Tabelalar İtalyanca'ya dönüyor. Zaten İsviçre'de tamamında İtalyanca konuşulan tek şehir burası. İtalya tarafında ise Como'ya çok yakın, Milano'ya ise bir saat uzaklıkta.

Şehirde yaşam kalitesi oldukça yüksek, lüks ağır basıyor, hava tertemiz, şehir sakin. Burada yaşasam, ömrüm uzar dedirten cinsten bir şehir.

Lugano Gölü
Lugano Gölü

Lugano'nun çarşısı

Şehrin, ufak bir çarşısı, güzel restoranları ve göl kenarında parkları, yürüyüş yolları var. Bir turist olarak gidildiğinde bir gün yeterli. Biz de öğlen gibi ulaştık, otelimize yerleştikten sonra, çarşısında gezdik ve şehrin Trip Advisor tarafından mükemmellik sertifikası alan Trattoria - Pizzeria Galeria' da akşam yemeğimizi yedik. Yemekler, kalite, servis muhteşemdi. Kadınlar günü olduğu için, yemekten önce bir içki ikram etmeleri de oldukça zarifti.

Trattoria Pizzeria Galeria

Ertesi gün güzel bir kahvaltının ardından, direkt Zürih'e gideceğimiz trenimiz ile yaklaşık üç saatlik bir yolculuk yaptık. Seyahatin sonunda o kadar yorgun olmama rağmen, etrafı son kez görmek istedim, hiç bir ayrıntıyı kaçırmayayım derken de gözümü bir an kapatamadım.