20 Kasım 2016

Huzur, Uyum, Zen: Kyoto, Japonya

Japonya'daki ilk durağımız olan Tokyo'ya ait yazımı oldukça önce yazmıştım. Aynı seyahatin devamı olan Kyoto yazımı ancak yazabilmemin sebebi; notlarımın çok detaylı ve uzun olması, bunu tekrar yazıya dökmenin kolay olmamasıydı. Seyahatin üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen, hala birçok ayrıntı bende taze saklı. Kyoto'da aslında sadece 3.5 gün geçirmişiz ama o kadar çok yer görmüşüz ve o kadar dolu dolu geçmiş ki sanki bir hafta kalmış gibi hissetmiştim. Akşam otele döndüğümde o gün neler yaptık diye yazmak için defterimi açtığımda, nereden başlasam diye düşündüğümü itiraf edebilirim, ne de olsa birbirinden farklı ve güzel o kadar şey bir güne sığmaya çalışıyordu.

Tokyo yazımda da yazmıştım; Japonya'yı ziyaret etmek için ideal zaman, kiraz ağaçlarının çiçeklendiği zaman, Sakura zamanı, yani Mart sonundan Mayıs başına kadar. Her yıl hava şartlarına göre bu zamanlar değişebiliyor. Şu anda 2017 için bir öngörü yapılmamış, ki bunu belirli internet sitelerinden takip etmek mümkün. Yine de seyahat tarihlerinizi 2016 yıl verilerine göre belirlemeniz hiç de zor değil.

Tokyo'dan Kyoto'ya geçmeden önce neredeyse tüm detaylar belliydi. Tokyo'dan farklı olarak, kalacağımız otel, bir Ryokan - geleneksel Japon oteli- olacağı için , buraya gitmek için oldukça heyecanlıydık. Ancak ne olduysa tam bir gece önce bir anda karar değiştirdik - yerde yatma fikri hiç cazip gelmedi ve Ryokan yerine rezervasyonumuzu, hem de oldukça uygun bir fiyata, The Westin Hotel Miyako Kyoto olarak değiştirdik. Çok da memnun kaldık. Şehrin ünlü bir oteli burası, devlet büyükleri bile ziyaretlerinde burada konaklıyorlar.

Tokyo'dan Kyoto'ya Shinkansen ile geçtik. Shinkansen, saatte 320 km'ye kadar çıkan Japonya'nın meşhur hızlı treni. Çok ayrı bir deneyim. Tren platforma daha gelmeden, pembe kıyafetleri tam teçhizatlı teyzeler treni beklemeye başladı. Tren gelip de yolcular indikten sonra, trene binip temizlik yaptılar. Hem de oldukça kısa bir sürede ve düzgün bir biçimde. Buradan kısa bir video izleyebilirsiniz. Videoda da göreceğiniz gibi bir de temizlik bittikten sonra bir düğme ile koltukları trenin gideceği yöne çevirip, trenden ayrıldılar.
Trende seyahat ederken, belki 300 km. hızla gidiyorsunuz ama hızın hiç farkına varmıyorsunuz. Rahatça arkanıza yaslanıp, ister manzarayı seyrediyorsunuz, isterseniz kitabınızı okuyorsunuz. Biz bunlara ek olarak, Tokyo Banana'nın tadına baktık. Tokyo Banana, Japonların bir tatlı markası. İçi kremalı hamurları veya bizim kağıt helvamız gibi yuvarlak tatlıları mevcut.

Üç buçuk saatlik hızlı tren yolculuğumuzdan sonra Kyoto tren istasyonuna varıyoruz. Burası Japonya'nın en iyi tren istasyonu olarak geçiyor. 11 katlı, üst katlarında dükkanlar ve restoranlar var. Burada giriş katında Berry Cafe isimli bir dükkan dikkatimizi çekiyor, çünkü tüm vitrini sanki bir sergi gibi, pastalarla dolu. Burada mutlaka birkaç pastanın tadına bakmamız gerektiğini biliyoruz ama yolculukla beraber ilk Kyoto günümüzü otelde rahatlayıp, ertesi güne enerji toplamaya ayırdığımız için, istasyondan otelin shuttle'ına binerek, gidip otelimize yerleşiyoruz.

Ertesi gün, ilk günümüzde, Kyoto'yu gezmeye Kiyomizu-dera Tapınağı ile başlıyoruz.

Kiyamizu-dera Tapınağı

Tarihi 1200 yıl öncesine dayanıyor. Antik Kyoto'dan kalma olduğu için, UNESCO Dünya Miras Liste'sine girmiş. Tapınak Otowa dağının eteklerinde o nedenle yukarı çıkış da biraz zahmetli. Çıkışta tamamen insan gücü ile çekilen araçlar gördük, bindik, 10 dakikada yukarıdaydık. Şubat ayı olduğu için, hava soğuk; o nedenle sürücümüz bize altımıza koymamız için birer poşet verdi, içinde ne olduğunu bilmiyorduk ama bizi ısıttı. Bir de bizi battaniyeye sardı. Pek konforluyduk. Kiyomizu-dera tapınağının dışı içinden daha ilginç diyebilirim. Çünkü Japonlar inanışları gereği, dileklerin gerçekleşmesi için, tüm bahçeye farklı farklı bölümler eklemişler. Aşk için, Love Stone, sağlık, mutluluk, aşk için satılan hediyelikler, şans için okşanan Buda kafası, tahta çubuklara yazılıp asılan dilekler, iki aşk kayası arasından düz yürünebilirse, dileğinin gerçekleşmesi gibi gibi değişik şeyler...Her şey dileklerin gerçekleşmesi için yapılmış. Biz de nasibimizi alıyoruz tabi ki, boş geçmiyoruz.

Dilek panosu

Tokyo yazımın bitiminde ilginç bir tuvalet macerasından bahsetmiştim. İşte bu tuvalet, bu tapınağın bahçesindeydi. Küçük bir bina, 100 Yen atılıyor, kapı otomatik olarak açılıyor. Hem tuvalet hem de bebek bakım için kullanılıyor. İçeri girip kapı kapandıktan sonra, 10 dakika süre var. Uzatma istenirse bir düğmeye basılıyor. Bir 10 dk. daha veriyor size sistem. Düğmeye basılmazsa kapı otomatik olarak açılıyor, aman dikkat!

10 dk. uzatma butonu  :)
Tapınaktan aşağı doğru inildiğinde Higashiyama bölgesine geliyorsunuz. Burası iki ana yoldan oluşuyor; Ninen-zaka & Sannen-zaka. Eski haliyle günümüze kadar korunmuş. Sannen-zaka'dan aşağı doğru iniyoruz. Dar bir yol, aşağı kadar irili ufaklı dükkanlar var. Buradan hediyelik eşya alışverişi yapabilirsiniz. Bizim tercih ettiklerimiz genelde yelpaze ve Japon bebekler oldu. 

Ninnen-zaka & Sannen-zaka merdivenleri ile başlayan bu yol bizi Yasaka Mabedi'ne getiriyor. Buraya gelene kadar, antik Kyoto atmosferinden dolayı bir film setindeymiş gibi ilerliyoruz. Yasaka Mabedi de 1350 yıl kadar önce yapılmış bir mabet. Geceleri önündeki alanda yüzlerce fener yakılıyor. Bu fenerlerin herbiri de buraya bağış yapan yerli firmalara ait. Mabet, ülkenin genelindeki en önemli festivallerden birine de ev sahipliği yapıyor: Gion Matsuri. Temmuz ayında olan bu festival, doğal afetlere karşı Tanrı'ya karşı bir arınma ritüelleri ile başlamış. Sonrasında günümüzde festival havasına bürünmüş. Geleneksel kıyafetlerle yürüyüş yapılıyor, geleneksel yiyecekler satılıyor. Hatta bazı kişiler evlerini ziyarete açıyor. Bu dönemde geleneksel bir Japon evini de görme şansınız oluyor.
Yasaka Mabeti, kiraz çiçekleri döneminde de (Mart-Nisan) oldukça fazla ziyaretçiyi ağırlıyor. Çünkü yanında bulunan Maruyama Parkı, Kyoto'nun kiraz çiçekleri zamanında en çok ziyaret edilen noktalarından biri.

Mabet ve park, Gion bölgesinin hemen yanında olduğu için, bu bölgeyi gezip, akşam yemeği için Pontocho'ya varıyoruz. Gion bölgesi yine tarihi bir bölge. En popüler kısmı Hanami-koji. Restoranlar, çay evleri (ochaya), Geyşa'ların (Kyoto şivesinde Geyşa; geiko çırağı ise maiko olarak adlandırılıyor) eğlendirdiği restoranları var. Burası dar bir sokak, Kamogawa nehrine paralel, birçok restoran, çay evi var. Ayrıca hala Geyşa evleri de mevcut. Geleneksel kıyafetleri içinde bu daracık yolda yürürken görebilirsiniz onları. Sokaktaki yapıların geleneksel bir mimarisi var. Restoranları şehrin diğer bölgelerine nazaran oldukça hesaplı. Neredeyse tanesi 1 dolara sushi yedik diyebilirim.

Pontocho'da bir restoran

Kyoto'da ikinci günümüze Chion-in Tapınağı ile başladık. Otelimize yürüme mesafesindeydi. Ilık temiz bir hava, huzurlu sessiz bir yol, bir sabah için daha ne isteyebiliriz ki! İlk başta devasa, ahşap bir kapı önümüze çıkıyor ki bu tapınağın kapısı 24 metre ile Japonya'nın en büyük  tahta tapınak kapısı. Yapımı 1600'lere dayanıyor. Ayrıca 24 ton ağırlığı ile Japonya'nın en büyük tapınak çanına evsahipliği yapıyor. Bu çanı çalmak için 25 kişilik bir takım gerekiyormuş!
Tom Cruise'un "Son Samuray" filminin setlerinden bir tanesi de burası. Tapınağın Budizmi anlamak için bir yol olduğu da söyleniyor.

Chion-in Tapınağı

Kapıdan geçtikten sonra merdivenlerden çıkıp, bir avluya geliyoruz ve şansımıza bir ayine de tanık oluyoruz.
Tapınağın değişik bir özelliği de "Bülbül Koridoru". Tapınak içinde bir koridora, tahta zemin üzerinde yürüdükçe bağlı olduğu metaller ile sürtüşüp bir gıcırtı çıkarması ve bu sesin bülbül ötüşünü anımsatması nedeniyle "bülbül koridoru" adı verilmiş. Tabi ki eskiden bu ses çok daha belirginmiş ancak zamanla tahta zemin yıprandığı için biraz daha gıcırtı halini almış. Bu koridora da tıpkı diğer tapınakların içine girildiği gibi ayakkabılarımızı çıkararak giriyoruz.
Bu tapınağa ait güncel bir not: Ana bina olan Miedo şu an renove edildiği için, dışı kaplanmış durumda. Renovasyon Mart 2019'a kadar sürecekmiş.

Buradan Heian Mabedi'ne geçiyoruz. Heian, Kyoto'nun eski ismiymiş. Öncelikle devasa kapısını görüyoruz. Bu tip kapılara Torii ismi veriliyor. Giriş kapısı olarak konumlanmış bu kapıların çoğu tahtadan yapılmış oluyor. Kapıdan geçtikten sonra geniş bir alan mevcut. Buradan ana binaya, sol taraftan ise bahçelere giriş var. Bahçeler oldukça etkileyici. Buradaki tüm bahçelere has bir sakinlik, huzur zaten var. Bahçedeki havuzlarda balıklar var. Su o kadar sığ ki, sanki büyük geliyorlar ve yüzdükçe kum kaldırıyorlar. Hava güzelse, oturup doğayı dinlemek, balıkları seyredip, havanın tadını çıkartmak çok keyifli.. Bahçedeki kiraz ağaçları öğrendiğimiz kadarıyla, diğer ağaçlardan bir kaç gün sonra çiçekleniyormuş, ancak açtığı zaman da bu manzarayı seyredebilecek en güzel noktalardan biri oluyormuş. Biz gittiğimizde kiraz zamanına bir ay daha vardı ve  maalesef bu mükemmel doğa uyanışına şahit olamadık.

Heian Mabedi - Torii kapısı
Heian Mabedi

Heian Mabedi

Heian Mabedi

Bir sonraki durağımız Nanzen-ji Tapınağı'na yine yürüyerek geçiyoruz. Bu tapınak da en önemli Zen tapınaklarından bir tanesi. İçinde birden fazla tapınak var ve hepsinde farklı özellikler mevcut. Örneğin görülmesi gerekenlerden bazıları; öğrencilerin boyadığı kayan kapılar, zen bahçeleri, ünlü kaplan tablosu. Özellikle Zen bahçesi benim için çok etkileyiciydi.

Nanzen-ji Tapınağı

Nanzen-ji Tapınağı - Zen Bahçesi
Nanzen-ji Tapınağı

Nanzen-ji'den Ginkakuji Tapınağı'na geçeceğiz. Ama öncelikle iki tapınak arasındaki ünlü yolu yürümemiz gerek: Filozof'un yolu. Bu yol, 2 km'lik, taş bir yol. Sadece yayalar için. Bu nedenle de sessiz. Ufak evler, kiraz ağaçları yol boyunca sıralanıyor. Bu yol ismini Japonya'nın ünlü filozofu Nishida Kitaro'dan almış. Her gün Kyoto Ünversite'sine gidip gelirken, bu yolu kullanan filozof, yürürken meditasyon yaparmış. Biz de bu yolda yürürken oldukça keyif aldık, sessizliğin, huzurun tadını çıkardık. Ufak bir cafe bulduk, öğlen yemeğimizi yiyip yeşil çayımızı içtik.

Yolun diğer ucundaki Gingakuji Tapınağı da bir Zen Tapınağı. Buraya gümüş bina da deniliyor. Aslında gümüş bir element yok ancak, eskiden dışı siyah lake ile kaplı olduğu için, ay ışığının bu kaplamaya yansıması gümüş görüntüsü yarattığı yönünde bir açıklama yapılmış. Bu tapınak ormanın içindeymişiz gibi bir his uyandırdı bizde. Bir kum bahçesi var, gümüş kum denizi olarak biliniyor.

Gingakuji Tapınağı - Kum Bahçesi

Gingakuji Tapınağı - Kum Bahçesi

İkinci günümüzü, Imperial Palace'da bitirecektik ancak otobüsü kaçırdığımız ve çok uzun süre yürümek zorunda kaldığımız için, oraya vardığımıza artık karanlık olmuştu. O nedenle burayı listemizden mecburen çıkarmış olduk. Biraz da zaten Tokyo'da Imperial Palace'ı ziyaret ettiğimiz için de sanırım çok da üzülmedik.

Üçüncü günümüzde, Nara'ya günübirlik bir gezi yapıyoruz. Nara'nn, Japonya'nın ilk başkenti olma özelliği var. Kyoto ve Osaka'ya yaklaşık 50 dk. mesafede. Bu şehir de, Japonya'daki tüm şehirler gibi birçok tapınağı barındırıyor. Bunlardan en önemlileri, Todaiji Tapınağı. Bu tapınaktaki Buda heykeli, Japonya'nn en büyük bronz heykelinden bir tanesi, 15 mt. yüksekliğinde. Yine Nara'da görülmesi gereken bir diğer yer ise, tapınağın hemen yanındaki Nara Geyik Parkı. Adı gibi, burada yürürken geyiklerle iç içesiniz. Öyle bir çitin arkasında görüceğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Sizinle beraber yürüyorlar, elinizde bir yemek varsa paylaşmaya hazırlar hatta. Bu nedenle tur rehberimiz bizi oradayken bir şey yememiz konusunda uyarıyor. Bir zarar vereceklerinden değil ama çok yakın olduğunuz için rahatsız olabileceğinizi düşündüğü için.

Todaiji Tapınağı - Bronz Buda Heykeli

Nara Park

Turumuzda son durağımız, Kasuga Mabedi. Burası da her tarafta görebileceğiniz bronz fenerleri ile ünlü. Bu mabet, Şinto dinine bağlı, güçlü Fucivra ailesinin de mabedi olarak geçiyor. Öğrendiğimize göre, bu dine mensup kişiler, dua ederken önlerinde bir Buda heykeli durmuyormuş. Önce dua edilen yere giriyorlar, el çırpıyorlar ki, ruhların dikkati çekilsin. O şekilde ruhtan ruha dua edilsin. Kyoto'ya dönerken Uji şehrinden de geçiyoruz. Bu şehir yeşil çayı ile ünlü bir şehirmiş. Rehberimizden yeşil çay ilesiyah çayın aslında aynı bitki olduğunu, yalnızca işlenişlerinin farklı olduğunu, yeşil çayın hemen kurutulduğunu öğreniyoruz.


Kasuga Mabedi

Kasuga Mabedi
Kyoto'daki dördüncü ve son günümüzde, Arashiyama Bambu Ormanı'na gidiyoruz. Bu seyahate böyle bir kapanış yakışırdı! Bu bölge turistik bir bölge, doğayla iç içe yapılacak çok farklı şey var. Ancak çoğu bahar için daha uygun. Biz direkt Bambu Ormanı'nın yolunu tutuyoruz. Resimlerle, yazıyla anlatılamaz. Gerçekten kişinin bizzat bulunması gerek burada. Bir yol ki, uzuun bambu ağaçları ile kaplı. Güneş ışınları bu ağaçların arasından süzülüyor. Rüzgar estikçe, ağaçların gövdeleri birbirine çarpıyor ve ortaya muazzam sesler çıkıyor.

Arashiyama - Bambu Ormanı
Tokyo ve Kyoto seyahatim, tüm notlarımı tekrar gözden geçirdikten sonra, benim için, turistik bir geziden çok, 5 duyuma hitap eden, huzur veren bir seyahat ve içsel bir yolculuk olmuş aslında. Temizlik, huzur, doğa, saygı, farkındalık ve tabi ki Zen bence bu seyahatin anahtar kelimeleri. Türkiye'den Japonya'ya gitmek kolay değil, ama bu yolu aştıktan sonra kesinlikle kendinize farklı şeyler katarak geri dönüyorsunuz.