19 Kasım 2017

Gaziantep: Lezzet Turu

Her şey yerinde güzeldir dedik ve Gaziantep'e doğru yola çıktık. Asıl motivasyon yemekti tabii ama gezdiğimiz yerlere, tanıştığımız insanlara da hayran kaldık...

Biz Gaziantep'e 3 gün ayırdık ve bir cuma akşamı geç vakitte gittik ama bu geceyi boş geçiremezdik. Konakladığımız Ali Bey Konağı bizi hemen yürüme mesafesindeki Yener Usta'ya yönlendirdi. Burası Gaziantep Kalesi'ne de çok yakın. Antep yemeklerine, beyran, küşleme, kıyma ve ezme ile giriş yaptık. Yener Usta gece geç vakte kadar açıkmış.

Yener Usta

İlk günümüzde, otelimizin kahvaltısı ile güne başladık. Ev yapımı reçeller, Antep peynirleri, soba üzerinde kaynayan çayımız ve olmazsa olmaz katmerimiz...

Ali Bey Konağı - Kahvaltı


Bu kuvvetli kahvaltıdan sonra, Gaziantep Kalesi'ne doğru yola çıktık. Kalenin seyir terası birkaç yıldır kapalıymış ancak az bir merdiven tırmanıp, yine de Antep'i biraz tepeden gördük ve Kahramanlık Panoramik Müzesi'ni ziyaret ettik. Çoğu zaman tarih kitaplarından ibaret olduğunu sandığımız ve hatta bazen de hatırlamadığımız hikayeler burada sanki dün gibi kısa belgesellerle anlatılıyor ve heykellerle can buluyor. Müzede, Antep direnişini hakkında detaylı bilgi ediniyoruz. Giriş ücretsiz.

Kahramanlık Panoramik Müzesi

Bir sonraki durağımız, Katmerci Zekeriya Usta. Gaziantep'te mutlaka gidilmesi gereken yerlerden sadece bir tanesi. Yanında dilerseniz süt, dilerseniz çay ile servis ediliyor. Antep'teki bu ilk katmer deneyimimizdi, sonradan diğer katmerlerde de farkedeceğimiz şey, daha önce yediklerimiz gibi çok tatlı olmamasıydı. Katmere tatlıyı veren burada içindeki kaymak aslında. Fazladan bir şerbet eklenmiyor.

Katmerci Zekeriya Usta

Katmerin üzerine bir kahve iyi gider diyerek, yolumuzun üzerindeki Tarihi Gümrük Han'ın içerisinde Kahveci Seddar Bey'in tescilli iki renkli kahvesi için mola verdik. Dışardaki kalabalıktan sonra burası oldukça sakin ve keyifliydi. Kahvemiz ise oldukça ilginçti. Gerçekten bir tarafı koyu, bir tarafı açık renk olan bu kahveden ne taraftan bir yudum aldıysak, farklı bir tat aldık.

Tarihi Gümrük Han

Kahveci Seddar Bey'in iki renkli kahvesi

Gümrük Han'da birkaç ufak dükkan da bulunuyor. Bunlardan yemenici ve Antep'e özgü bir kumaş olan kutnu kumaşı dikkatimi çekenlerden. Dükkan sahibi hanımdan öğrendiğim kadarıyla, kutnu kumaşı, ipek ve pamuk karışımı bir kumaş. Bir ara kaybolmaya yüz tutmuş ama şimdilerde tekrardan canlandırılıyor. Desenleri Türkiye'nin pek çok yöresine ait.

Kutnu Kumaşları

Günün geri kalanını Gaziantep Hayvanat Bahçesi'ne ayırdık. Çok büyük bir araziye kurulmuş olan Hayvanat Bahçe'sinde yok yok: Fil, zebra, aslan, kaplan, yırtıcı kuşlar, maymunlar, akvaryum bunlardan sadece birkaçı. Üstelik içinde bir de Safari Park var. Burada geyik, deve ve birkaç türden kuş serbest dolaşıyor, biz de onları kendi ortamlarında yaklaşık 10 dk. süren safari otobüsünde görme imkanı bulduk.

Hayvanat Bahçesine ulaşım özel araçlarla veya şehir merkezinden kalkan otobüslerle sağlanabilir. İki saatinizi buraya ayırmanızı öneririm.
Giriş tam 7 TL. Detayları buradan öğrenebilirsiniz.

Aldığımız temiz hava sanırım bizi acıktırdı. Dönüş yolunda Üçler Kebap ve Lahmacun'a uğrayıp Antep lahmacununu deneyelim istedik. Oldukça lezzetliydi. Akşam yemeğimizi Gar'ın içindeki Akınal Gar Restaurant'ta yedik. Mezelerden humus, antep zeytinli otlu salata, patlıcan dilimi üzerinde peyniri beğendik. Ana yemek olarak da sac kavurma spesyalleri diyebilirim. Tatlı olarak fiks cennet meyvesi üzerine tahin, pekmez, kuru üzüm ve susam konulmuş bir tatlı ikram ediyorlar. Gün içerisindeki koşturmadan sonra buradaki uzun, keyifli yemeğimiz oldukça iyi geldi.

Akınal Gar Restaurant

Gaziantep'teki ikinci günümüzde rotamız önce Halfeti sonra Şanlıurfa Balıklı Göl.

Halfeti, Şanlıurfa'ya bağlı, Fırat nehri kıyısında bir ilçe. 2000 yılında Birecik Barajı'nın yapımı sonucunda ilçenin 3/5'ü, 2 ay içinde sular altında kalmış, geri kalanı için ise yeni yerleşim alanı oluşturulmuş (Yeni Halfeti). Daha da önemlisi Halfeti, Cittaslow'a dahil olmuş. Öğrendiğimiz kadarıyla, Halfeti'nin iki ünlü şeyi daha var: Karagül ve Şabut Balığı. Karagül, dünyada sadece Halfeti'de yetişiyor. Gonca halindeyken siyah, açtıkça koyu kırmızı rengi alıyor. Farklı bölgelerde de yetişebilir ama rengi değişiyor, kırmızıya dönüyor. Şabut balığı ise, sadece Fırat nehrinde bulunan bir tatlı su balığı. Biz yemedik ama oldukça lezzetli olduğu söyleniyor, bu bölgedeki yüzen restoranlarda deneyebilirsiniz.

Halfeti

Halfeti

Halfeti'de, Fırat nehri boyunca yaklaşık bir saatlik tekne turları yapılıyor. Tekne turu için mutlaka Mehmet Amca'yı öneririm. (5353481780) Biz de kendisini tesadüfen bulduk ama sanki senelerdir tanıyor gibiydik. Kendisi ile buluştuğumuzda, bizi bahçesinde yetiştirdiği karagüller ile karşıladı. Oradan Eski Halfeti'ye inip, marinadan teknesine bindik. Mehmet Amca'nın, hem birkaç kişilik özel, hem de genel olarak dolup kalkan gezi tekneleri var. Biz özel tekne ile çıktık ve kendisinin keyifli sohbetiyle Fırat nehrinde dolaştık.

Tekne turlarında, hem buranın doğası ile baş başa oluyorsunuz, hem de yer yer batık şehirleri görüyorsunuz. Kimi yerde, yarısı suya gömülmüş bir cami, kimi yerde, terkedilmiş evler...Nehir boyunca ilerleyince sol tarafta tepede Rum Kale'yi görüyorsunuz. Son birkaç senedir, burada restorasyon devam ettiği için Kale'yi gezemiyoruz ama etrafında tekne ile dolaşırken heybeti bizi oldukça etkiliyor. Sağ tarafta sadece teknelerin yanaştığı ufak bir çay bahçesi var, burada da çayımızı içtikten sonra başladığımız yolculuğu bitiriyoruz. Tekne turları için en iyi zaman Nisan'dan Ocak ayına kadar. Aradaki birkaç ay çok kışa geldiği için kimi tekneler suda çekiliyor.

Öğlen saatlerinde Halfeti'den ayrıldık. Urfa'ya geçmeden önce, yemek molası verelim istedik ve Halfeti'ye yaklaşık 45 dk. uzaklıktaki Birecik'e vardık. Birecik de Fırat kıyısında bir ilçe.
Burada tavsiye edilen, 2 farklı şubesi de olan, Gülbaba Kebap'a uğradık. Bu lokantanın haşhaş ve patlıcan kebabı oldukça ünlü. Gerçekten de ikiside ve bir de açık ayranları çok lezzetliydi. Yolunuz düşerse kesinlikle tavsiye ederim.

Yemek molamızdan sonra yaklaşık 1 saat mesafedeki, Şanlıurfa'ya, Balıklı Göl'e doğru yola çıktık. Balıklı Göl aslında 2 ayrı gölden oluşuyor: AynZeliha ve Halil-Ür Rahman. Halil-Ür Rahman, İbrahim Peygamber'in ateşe atıldığında düştüğü yere, Ayn Zeliha ise İbrahim Peygamber'in ateşe atıldığı sırada onun için ağlayan Zeliha'nın gözyaşlarından oluşan göle deniyor. Halil-Ür Rahman tarafında bir de gölü çevreleyen bir cami bulunuyor. İki gölün olduğu yer de çok güzel ve üstelik beklediğimizin aksine oldukça yeşillik bir alan. Belki de bu nedenle, Pazar günü de buraya gittiğimiz için, hem yerli halkla hem de yerli turistler ile oldukça kalabalıktı.

Balıklı Göl

Urfa'daki bu kısa molamızdan sonra akşam için Antep yemeklerine doğru yola çıkıyoruz. İlk durağımız Metanet Lokantasından ayrılan şefin geçtiği yer olan Dukat. Akşam saatleri olduğu için beyran kalmamıştı ama lahmacunu ve küşlemesi oldukça güzeldi. Oradan da yine listemizde bulunan Akşam Simit'e, simit şeklindeki katmerini yemek için uğradık ve beğendik.

Akşam Simit

Gaziantep turumuzun son gününde, şehirde vakit geçirdik. Sabah kahvaltımızı Antep usulü yapalım istedik ve Metanet Lokantası'ında beyran içerek ile güne başladık.

Metanet Lokantası'nda Beyran

Ardından hemen karşısındaki Metanet Katmer ve Simit Fırını'na geçip, katmerini denedik ki oldukça lezzetliydi.

Bu kadar yemişken, tarihi Tahmis Kahvesi'nde dinlenip kahvemizi içtik. Hem dibek kahvesi hem de melengiç kahvesi ile ünlü bu kahve, 1638 yılında, hemen arkasında bulunan Mevlihane'ye gelir getirmesi için yaptırılmış tarih kokan bir kahve.

Tahmis Kahve'sinde kahve molası

Yemeğe dair kısmı bitirip, listemizdeki yerlerin üstünü çizip, buradan önce yöresel ürünler satan Almacı Pazarı'ına vardık. Birbiri ile neredeyse aynı gibi görünen birçok dükkan arasından Efendioğlu Gurme'den biraz alışveriş ettik.

Sonrasında hemen yanı başındaki Bakırcılar Çarşı'sına uğradık. Burada tesadüf girdiğimiz ve alışveriş yaptığımız Güzel Sanat Galerisi isimli dükkanı tavsiye ederim (no:20). Orhan Bey bize hem seçimlerimizde yardımcı oldu, hem de sohbetiyle dükkanında keyifli vakit geçirdik. Burada ikram edilen, bana göre kekik çayını andıran zahter çayını da oldukça beğendim.

Bakırcılar Çarşısı - Zahter çayı

Bu alışverişlerden sonra ve vakit öğlene yaklaşırken, listemizin üst sıralarındaki lokantaya doğru yola çıktık: Kebapçı Halil Usta. Küşlemesi ile ünlü bu lokanta oldukça turistik diyebiliriz. Belki de iş günü olması nedeniyle hem birçok iş adamını hem de bizim gibi yerli turistleri ağırlıyordu. Tercihimizi diğer kebaplar olsa bile küşlemeden yana kullandık. Gayet güzeldi ama açıkçası ben ( belki de denk gelmiştir) Dukat'ın etini daha çok beğendim.

Halil Usta'da küşleme

Artık biraz enerji atmaya ihtiyacımız vardı. Bir sonraki durağımız, hem de yemek yediğimiz yere yürüme mesafesinde olan Zeugma Mozaik Müzesi. Buraya yaklaşık 1,5 saatinizi ayırmanız gerek. Ağırlıklı olarak Zeugma Antik Kenti'nden çıkarılan mozaikler buraya çok güzel bir şekilde sergileniyor. Girişte 3 boyutlu gözlüklerle izlenen, Zeugma'nın tarihini anlatan bir film odası var. Müzeyi gezmeye bu filmden sonra başlayınca, herşey biraz daha anlam buluyor.

Zeugma Mozaik Müzesi

Mozaikler, evlerin ve süs havuzlarının zeminlerinde kullanılmış. Ağırlıklı olarak da mitolojik figürler. Çok iyi bir şekilde bu zamana kadar korunmalarının nedeni, evlerin damlarının kerpiçten olması ve şehir Sasaniler tarafından istila edildiğinde ve yakıldığında damların direkt yıkılması ile üzerlerinin kaplanması.

Müzenin en ünlü parçalarından biri Mars heykeli. 2000 yılında Zeugma'da kazılar sırasında bulunmuş. Yangınlardan üç farklı yerinden hasar görmüş. ama hala sapasağlam ayakta. Bu heykelin, bu zamana kadar çıkmış diğer Savaş Tanrısı olarak bilenen Mars'tan biraz daha farklı olduğu söyleniyor. Bir elinde sadece Fırat'ta yetişen  bir bitki, diğer elinde de asası var. Bu nedenle Savaş ve Yaşam Tanrısını betimlediğine inanılmış. Dönüşümü simgelediğine dair yorumlar da mevcut.

Mars Heykeli

Müzenin diğer bir önemli parçası ise, Çingene kızı. Aslında bu figür büyük bir mozaiğin ufak bir parçası. Ne yazık ki, hem define avcılarının hem de kaçakçıların yok ettiği bir mozaikten şans eseri bu kısım kurtarılmış. Kazı esnasında büyük küpeleri, dağınık saçları ve çıkık elmacık kemiklerinden dolayı, arkeologların, bir ortam şakası olarak ona Çingene Kızı dedikleri söyleniyor.
Gözlerinde, üç çeyrek bakış tekniği kullanılmış, yani hem neşe hem de hüznü aynı anda yansıtılmış. Bu teknik resim sanatında daha sonra büyük sanatçılar tarafından da kullanmış. En önemli örnek Da Vinci'nin Mona Lisa'sı!

Müzeden hayranlıkla çıkıyoruz. Artık Antep'te son saatlerimiz ve bunu iyi değerlendirmemiz gerek diyerek, önce baklava için Zeki İnal'a uğruyoruz. Ama buranın asıl, eseri demeliyim, ürünü şöbiyet. Gerçekten hayran kaldık. Buradan da son durağımız olan, Aşina Gaziantep Mutfağı'na, ev yemeklerini tatmak için uğruyoruz. Yuvalama, biber dolması, Ali Nazik buranın ünlü yemekleri.

Gaziantep gezisini genel olarak değerlendirdiğimde, sadece lezzet gezisi olarak gidilmemesi gerektiğini söyleyebilirim. Müze, Halfeti ve hatta şu an koruma altında olan Zeugma Antik Kenti mutlaka görülmesi. Yemekleri oldukça lezzetli, bizi kendine hayran bıraktı ama gittiğimiz yerlerin fiyatları, belki de artık turistik olması sebebiyle, İstanbul'un sadece biraz altında. Ama ilkbaharda tekrar gelinmesi gerek gibi...











2 yorum: