22 Aralık 2014

Milano'da bir haftasonu

Milano'ya yolunuz düştü, belki özellikle kısa bir kaçış planladınız ya da benim gibi uzak yolları orta nokta yaptınız, işi, gezmeyi birleştirdiniz, ama sonuçta şehri gezmek için öyle fazla vaktiniz de yok. Belki bir haftasonu? 
Her şekilde önceliğinize karar vermeniz gerekiyor. Milano küçük bir şehir olmasına, diğer bazı İtalyan şehirleri gibi tarih kokmamasına rağmen, vaktiniz bu şehri 2 günde gezmeye yetmeyebilir. Biz Milano'da bir haftasonumuzu yemeye, içmeye, sokaklarda dolaşmaya, biraz da olsa sanata ve tabi ki alışverişe ayırdık. Hem araştırarak hem de değerli dostların tavsiyeleri ile keyifli bir haftasonu geçirdik.

Gezimize bir Cuma akşamüstü Navigli bölgesinden, Porta Ticinese'den başladık. Burası hem Milanoluların hem de turistlerin rağbet ettiği, gece hayatı ve restoranları bakımından zengin bir bölge. Yemekten önce de aperatif alınabilecek çok yer var. İtalyanların akşamüstü saatlerindeki happy hour'u, aperitivolarının keyfini çıkarın derim. 



Aperitivo kültüründe içkinizle beraber açık büfeden ufak atıştırmalıkların tadına bakabiliyorsunuz. Genelde 18:00-21:00 saatleri arasında, ancak 19:00'dan önce çoğu bar boş oluyor, bilginize. Biz de Milano'ya bir aperatif ile kendimizi hemen adapte ettik, sonrasında Trattoria Toscana'nın yemekleri ile haftasonuna mükemmel bir giriş yaptık. Dışarıdan küçük kapısını çok rahat farketmeyeceğiniz bu restoranın girişi bir bar, ama daha çok rağbet edilmeyen bir bar havasında. Restoran ise arka tarafında küçük bir avluda. Böyle olmasına rağmen oldukça popüler ve yemekler inanılmaz lezzetli.

Tramisu & Cannoli

Milano'da görülmesi gereken birkaç önemli yerden bir tanesi Leonardo Da Vinci'nin "Son akşam yemeği" freski. Santa Maria delle Grazie kilisesinde bulunan bu freski görmek için kesinlikle internet üzerinden bilet almanız gerekiyor. 10 -15 kişilik gruplarla sadece 10 dakikada vaktiniz var. Ama yine de bu eseri yakından görmeye değer.
Cumartesi sabah erkenden görmeye gittiğimiz "Son akşam yemeği"nden sonra Milano'nun en eski ve meşhur pastanelerinden biri olan Marhesi'de tatlı bir şeyler atıştırıp ayaküstü kahvemizi içtik.




İtalya'daki çoğu pastanede bizim kültürümüzden farklı olarak kahveler ayaküstü içiliyor, sanki bir bardan içkinizi sipariş edermiş gibi, espressonuzu sipariş edip, hızlıca içip, yolunuza devam ediyorsunuz.

Yol bizi Santa Maria alla Porta caddesi ve irili ufaklı ara sokakların arasından Avrupa'nın 4. büyük katedrali olan Milano katedralinin bulunduğu Duomo meydanına getirdi. Bu meydan Milano halkının buluşma noktası ve turistlerin de uğrak yeri. Etrafındaki irili ufaklı mağaza ve alışveriş merkezlerinden ötürü de özellikle haftasonları oldukça kalabalık. 

Galleria Vittorio Emmanuele

Duomo meydanı ayrıca Galleria Vittorio Emmanuele II'ye de ev sahipliği yapıyor. Burası ismini ilk İtalyan kralından almış. Dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden bir tanesi olma özelliğini taşıyor ve önemli markaları barındırıyor. Sanırım gezmesi en keyifli alışveriş merkezlerinin başında geliyor. 4 pasajın birleşmesinden oluşuyor. Galerinin bir kapısı Duomo meydanına açılıyor. Arka kapısı ise La Scala tiyatrosunu ve Leonarda da Vinci heykelini barındıran Scala meydanına çıkıyor. 

La Scala, 1778'de açılan, dünyanın en bilinen opera binalarından bir tanesi. Verdi ve Puccini gibi dünyanın önemli bestecilerinin eserlerinin prömiyerleri burada olmuş. La Scala, ayrıca, Görsel Sanatları Akademisini ve Bale okulunu da barındırıyor. Leyla Gencer burada ders vermiş, yakın zamanda ise İzmirli keman sanatçısı Özlem Adıgüzel ise La Scala orkestrasına dahil olmayı başararak, bu tiyatroda çalan ilk Türk müzisyen olmuş.

Scala Meydanı - Da Vinci heykeli


Duomo etrafında gezilecek diğer yerler arasında yine birçok bilindik mağazaları barındıran Vittorio Emmanuel II caddesi ve İtalyanların ünlü department store'u La Rinaschante geliyor. Alışverişten yorulduğunuz noktada La Rinaschante'nin terasında hafif birşeyler yiyip, kahvenizi içebilirsiniz. Buradan direkt Duomo'yu seyrediyorsunuz.

Eğer modern sanata ilginiz varsa, yine Duomo meydanındaki Novecento müzesini ziyaret edin. 2010 yılında açılan bu müze, 20.yy'a ait hem İtalyan hem de uluslararası en kapsamlı koleksiyonları barındırıyor.

Alışverişe devam etmek isteyenler için mutlaka görülmesi gereken iki farklı bölge - cadde var. Bunlardan birincisi Buenos Aires caddesi. Cadde boyunca 350'den fazla mağaza ve outlet bulabilirsiniz. Bir diğer bölge ise Quadrilatero d'Oro yani altın diktörtgen. 4 ana sokaktan oluşuyor ve neredeyse tüm modacıların mağazaları burada. Hiçbirşey satın almasanız bile, hem Milanoluların hem de farklı ülkeden gelen ziyaretçilerin alışveriş çılgınlığını gözlemlemek için mutlaka gezilmesi gerekiyor. Civarda ünlü markaların seri sonu koleksiyonlarını bulabileceğiniz mağazalar da mevcut. Örneğin Manzoni caddesindeki D-Magazine outlet.

Alışverişten yorulduğunuz noktada, Dolce&Gabbana Bar Martini'ye öğlen yemeği, bir içki veya hatta akşam yemeği için uğrayın. Yemekler ve ortam nefis. Biz öğlen yemeğimizi burada yiyip, akşam ise Via Amerigo Vespucci üzerindeki Petit Bistro'yu tercih ettik. Burada da gerçekten çok lezzetli yemekler yedik.

D&G Martini Bar - "Martini Dry" risotto

Izgara ahtapot & enginar


Milano'dan ayrıca İtalyan dondurması yemeden dönmeyin ve Grom'u deneyin. Bir de tabiki Risotto Milanese, safranlı risotto!